28 Ocak 2010 Perşembe

dandini dandinin yeni versiyonu

Gönderen Zeynep zaman: 14:12 0 yorum

uyumadan önce dualarımız

Gönderen Zeynep zaman: 14:05 0 yorum


yerim seni kuzummmmm

uyuma vakti

Gönderen Zeynep zaman: 13:56 1 yorum


iyi geceler öpücüğü



güya uyuyacaktı


pozlar veriliyo







uykum geldi desemde hala anlamıyo...





aslına bakarsabız uyuyacaktık biz ama nerde yatakta fotoğraf çekmem için pozlar veriyo oysaki annesinin gözünden uyku akarken

27 Ocak 2010 Çarşamba

flotty li pazar kahvaltımız

Gönderen Zeynep zaman: 02:52 7 yorum
merakla FLOTTY bekleyen kızım


ürünlerimiz elimize ulaştı içindekilerin organik olduğunu düşünmek insan a güven veriyo...



paketine bayıldım çok özenle hazırlanmış bir paket insana kendini özel hissettiriyo... Her paketin üstünde 1 başak çok ince ve şık bir ayrıntı...



Yumurtaları elime alınca eskiden köyde anneannemle tavukların altından sıcak sıcak topladığımız yumurtalar geldi aklıma..Herşey organikti acaba içine ne katılmış diye düşünmezdik., afiyetle yerdik ama artık kızıma ne yedirirsem hep içimde bi şüphe var flotty alınca içime bir güven geldi ve gerçekten ailece çok beğendik pazar sabah kahvaltımızın baş tacıydı hatta minik kuzum normalde alerji olur yumurta yiyince ama 2 tane yemesine rağmen bu güne kadar alerji olmadı organik olmasından kaynaklandı galiba 2. yemesine izin vermek istemedim ama iyiki vermişim en azından bunuda denemiş oldum...
arkadaşım Nurayın sormasıyla yazımda eksiklik olduğunu fark ettim ürünleri temin edebileceğiniz satış noktaları
İstanbul : Migros - Real ve Makrocenter
Ankara : Migros ve Real
Ege Bölgesi : Çok yakında

26 Ocak 2010 Salı

kuzum çok yoruldu ve dayanamadı artık

Gönderen Zeynep zaman: 03:30 5 yorum















sinangil unlarımızla yaptığımız velibağ resimlerimiz

Gönderen Zeynep zaman: 03:25 6 yorum































25 Ocak 2010 Pazartesi

güzel bi haftasonu geçirdik

Gönderen Zeynep zaman: 14:41 2 yorum
kızımla güzel bi haftasonu geçirdik bol bol hamur işleri yedik (az kilom varmış gibi) kızımla mutfağa girmek büyük bir zevk benim için hele birde yanımızda komşularımız olunca daha bi zevkli ve eğlenceli oluyo...

Hatiş ablmız biraz hastaydı karda çok oynamış galiba ilk etapta yaseminle kızları bir araya getirmeyelim dedik ama ne biz nede çocuklar ayrı duramadık...

Yaseminle hatişten zeynebe hastalık bulaşmasın diye görüşmeme kararı aldık yaa oyüzden 3 silahşörlerin biri firar etmiş bi şekilde Nesrinle birlikte giriştik mutfağa güzel kokulu müthiş muffinlerden yaptık ama gerçekten çok süper oldular sonra tabiki yasemininde dayanamadık kanına girdik ve bize gelemek zorunda kaldı hoş sohbet ve muhabbetten sonra bilin bakalım ne yaptık...

Sanki muffinleri az yemiş gibi koca bi hamur tuttuk velibağ yapmak için. Çaktırmayın ben bütün gün hamur işinin adını unuttuğum için velibey dedim ve nesrin sürekli bana güldü... Onlarda çok güzel oldu ellerine sağlık emine anneanne ve nesrin teyze....

resimlerimizde var ama malum bizim fotoğraf makinası bozuk nesrin teyzemiz resimleri bize gönderince bende hemen ekliycem kızımın hamur açarken çekildiği fotoğraflar çok güzel....

21 Ocak 2010 Perşembe

çalimim ve ben

Gönderen Zeynep zaman: 01:32 3 yorum

nenelerim ve ben

Gönderen Zeynep zaman: 01:29 2 yorum

babamın babaannesi ve ben


annem-anneannem-nenem ve ben






annemin anneannesi ve ben

amcam - yengem ve kardeşim ege

Gönderen Zeynep zaman: 01:26 0 yorum






anneannem-dedem ve ben

Gönderen Zeynep zaman: 01:18 0 yorum















dedem-babaannem ve ben

Gönderen Zeynep zaman: 01:12 0 yorum





















dayım-yengem ve hilal ablam

Gönderen Zeynep zaman: 00:52 0 yorum





















19 Ocak 2010 Salı

Tüketmeniz Gereken 6 Süper Besin

Gönderen Zeynep zaman: 06:04 2 yorum
Sağlıklı olduğunu bildiğimiz halde tüketme alışkanlığı kazanma konusunda zorlandığımız fakat beslenme düzenimizde yer alması gereken 6 süper besin...

Bazı besinleri her yerde görür, onların sağlıklı olduğunu bilir fakat bir türlü tüketim alışkanlığı kazanamayız. Sağlıklı olduğunu bildiğimiz halde tüketme alışkanlığı kazanma konusunda zorlandığımız fakat beslenme düzenimizde yer alması gereken 6 süper besin:

1) Kuru erik: Mayhoş tatları ve çok çekici olmayan görüntüleri nedeniyle genelde tüketmek istemediğimiz kuru meyvelerin başında gelir kuru erik. Fakat kuru erik birçok meyveye göre bazı besin öğelerinden daha zengindir. Örneğin kuru erik, muza göre yaklaşık 2 kat daha fazla potasyum içerir. Ayrıca yaban mersini ile kıyaslandığında antioksidan içeriği benzerdir. İçerdiği yüksek lif ile barsak sağlığını korur. Tüketmekte zorlanıyorsanız başta fındık, badem gibi sağlıklı kuruyemişler ile karıştırarak tüketmeye başlayabilirsiniz.

2) Turp: Havucun popülerliği nedeniyle sofralarda baş tacı edilmeyen turp son derece sağlıklı bir sebzedir. C vitamini ve lif içeriği nedeniyle kış aylarında sofrada yer alması gerekir. Ayrıca içeriğinde betasiyanin isimli antioksidan vardır ve bu antioksidanın kansere karşı koruyucu etkisi olduğunu düşünülmektedir. Yemeklere eklenebileceği gibi en sağlıklı tüketim yolu salatalarla birlikte çiğ olarak tüketmektir.

3) Bal kabağı: Bir porsiyon bal kabağı tatlısı tükettiğinizde neredeyse 3 gram lif almış olursunuz. Bal kabağı aynı zamanda beta-karoten içeriği açısından da önemlidir. Bal kabağı tüketimimizin az olmasının sebebi, genelde tatlı olarak tüketiyor olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Bal kabağı çorbalarda kullanılabileceği gibi rendelenerek zeytinyağında tuz ve karabiber ile çevrilerek yemeklerin yanında garnitür olarak da kullanılabilir.

4) Patlıcan: B1, B3 ve B6 vitaminlerini içermesinin yanı sıra içerdiği klorojenik asit nedeniyle antioksidan etkisi olan bir sebzedir. Özellikle beyin hücrelerinin yaşlanmasını geciktirmekte etkili olan nasunin isimli antioksidanı da içermektedir.

5) Yeşil mercimek: İçerdiği posa ve B vitaminleri ile sağlıklı bir besin çeşididir. Yeşil mercimek aynı zamanda bitkisel bir protein kaynağı olup, vejetaryenler ve düzenli et tüketemeyen kişiler için ayrı bir önem taşır. Genelde çorbalarda kullanılan yeşil mercimeği haşlayarak salatalara da ekleyebilirsiniz.

6) Yeşil çay: Tadına alışkın olmadığımız yeşil çay, hem antioksidan etkisi ile yaşlanma sürecini yavaşlatmakta hem de metabolizmayı hızlandırıcı etki göstermektedir. Sade yeşil çay içmekte zorluk çekiyorsanız aromalı olanları tercih edebilir veya içerisine 1 çay kaşığı bal katabilirsiniz.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Karanlık korkusu

Gönderen Zeynep zaman: 04:10 0 yorum
Uzmanlara göre korku öğrenilmiş bir duygudur. Çocuk küçük yaşlardan itibaren ailesinden ve çevresinden korkuyu öğrenir. Aileler bıkmadan usanmadan tehlike yaşatabileceğini düşündükleri pek çok şeyi sürekli olarak anlatırlar. Örneğin karanlığı, öcüyü, iğneciyi, doktor, hemşireyi, canavarı bu korkutucu şeyler listesine eklerler. Bu defa da çocuk doktora veya hastaneye gideceği zaman aileler oldukça zorlanırlar. Örneğin korkutulan meslekler listesinden diş doktorluğu da nasibini almıştır.

Çocuğun karanlıktan korkması endişesiyle yatak odasında ışık yakılır. Bu da yetmez anne gece kalkar çocuk korkuyor mu diye defalarca kontrol eder. Çocuğun aklına ışık söndüğünde korkulur fikrini sokar. Bazı ailelerde anne psikologun çocuğunuzun odasında ışık yakmayın demesine tepki gösterir, “Olmaz, onun odası karanlık olursa ben rahat edemem, uyuyamam.” der. Sonra da itiraf eder bu korku çocuk korkacak korkusu değil de annenin bir endişesidir. Bu anne daha önce bir çocuğunu bebekken kaybetmiştir, bu çocuğunu da kaybetme korkusu o kadar yoğundur ki her gece yatağından kalkıp çocuk nefes alıyor mu diye kontrol eder. “Ben kalktığımda onun yaşayıp yaşamadığını karanlık odada nasıl anlayabilirim ki? Benden çocuğun odasındaki ışığı söndürmemi lütfen istemeyin” demiştir. Böyle durumlarda annenin kendi yaşamından getirdiği bu korku süreç içinde çocuğa bulaşır, geçer. Çocuk da annesi üzülmesin, endişelenmesin, huzursuz olmasın diye odasında ışık ister. Anne de “Çocuk istiyor, ışık olmadan kesinlikle uyumuyor” der ve bunun arkasına sığınır. Burada olduğu gibi aileler, pek çok korkuyu çocuğun hayatına sokarlar.

Çocuğu odasında bazen de bir gece lambası yanık bırakılır. Ya da koridorun veya tuvaletin ışığının yanık kalmasına dikkat edilir. Sadece bununla da kalınmaz. Çocuğun odasına dışarıdan sokak lambası veya reklam panolarının ışıkları geliyorsa anne çok rahatlar ve perdeyi açık bırakır ki bu ışık odanın içine dolsun. Oda gündüz gibi aydınlansın ister. Bu defa aydınlanmış böyle bir odada uykuya dalmak çok zor olacağı için çocuk bir türlü uykuya dalamaz.
Bir başka durumda çocuk zorlukla uykuya dalarken hoş, ışıklı bir ortamda olduğu için bu ortamda nesnelerin gölgeleri olduklarından büyük göründüğü için çocuklar bunları korku nesnelerine benzetebilirler. Örneğin cadılara, korkunç yaratıklara, canavarlara benzetir daha fazla korkarlar. Beyin flu görünen nesneyi hemen yapılandırır. Bu otomatik olan beynin bir işlevidir. Çoğunlukla korkutucu nesnelere benzetme yapılır. Çocuk karanlık ortamdayken nesne ile ilgili bir benzetme yapmak zorunda kalmaz. Tamamen aydınlık ortamda da böyle bir benzetme durumu ortaya çıkmaz. Bir de ailelerin 6-7 yaştan sonra çocuklarını geç saatlerde yatırmasından dolayı çocuklar TV de onlar için uygun olmayan filmler, olaylar izlerse o gece uyumaları zorlaşır. Hatta korku filmi izledilerse bazen 1-2 ay gibi uzun bir süre bile odalarında kendi başlarına uyuyamazlar.

Hep kalkıp anne babalarının yanına giderek “Korkuyorum odamda canavar var, cadı var” diyerek korkularını dile getirmektedirler. Hatta anne bu durumda çocuğunu yatırsa bile çocuk gece tekrar kalkıp gelebilmektedir. Bu durumda çocuk “Odam karanlık ondan korkuyorum” demekte, hatta gündüz karanlık olan bir başka odaya gitmekte de korktuğunu ifade etmektedir. Bazı durumlarda böyle bir korku filmi seyredildikten sonra çocukların yalnız diğer odaya geçemediklerini hatta tuvalete bile gidemediklerini biliriz. Bu durumda anneye daha fazla bağlanırlar, yapışırlar. Anne yanlarında olmadan hiçbir şey yapamaz, hiçbir yere gidemez hale gelirler.

Bütün bunların en başı çocukların kendi odaları olması, kendi yatakları olmasının en erken yaşta uygulanmasıdır. Yapılması gereken ya doğduğunda kendi odasının olmasına dikkat etmek ya da 2 yaşından itibaren çocuğu ailenin yatak odasından çıkartmaktır. Bu konuda aile zorlanıyorsa mutlaka, vakit geçirilmeden bir psikologdan destek alınmalıdır.

Bu duruma gözümüzden kaçmaması gereken en önemli şey çocukların yaşlarına göre bir uyku saatleri olmasıdır. Bu saati aile belirlemelidir. Bu saat sabit olmalıdır, hiç değişmemelidir. Örneğin 2-6 yaş için uyku saati 8-9.30 arasında ailen yaşantısına en uygun saat olmalıdır. 7-12 yaş arasında ise yine 8-9.30 arasında olmalıdır. Bu saat 12-14 arasında 10-10.30 olmalıdır. 15-18 yaş arasında ise gencin yatma saati 11 olmalı ama kesinlikle 11’i altına inmemelidir. Yatma saati konusu çocukla açık ve net bir şekilde konuşulmalıdır. Çocuk sat kaçta yatması gerektiğini bilmelidir. Bu düzen çocuğu ve aileyi oldukça rahatlatacaktır. Özellikle ışık konusuna geldiğimizde çocuk yatana kadar bir ışık veya başucu lambası olabilir. Çocuk kitap okumak isteyebilir veya yaşı küçükse kitapların resimlerine bakmak isteyebilir. Yatma saati geldiğinde odasındaki tüm ışıklar söndürülmelidir.

Dışarıdan odasına gelen ışık konusunda önlem alınmalıdır. Ya odası değiştirilmeli ya da fon kartonu veya kalın perde, güneşlik, panjur gibi bir engelleyici ile ışık kesinlikle ortadan kaldırılmalı, kesilmelidir. Çocuğun odasını kapısı camlı ise bu camlar mümkünse ışığı geçirmeyecek şekilde engellenmelidir. Koridorun veya tuvaletin ışığı bırakılmamalıdır. Eğer çocuk tuvalet ihtiyacı için kalktı ise ya kendisi ışığı yakar ya annesine seslenir ya da bir süre sonra gece yarısı kalkmamaya başlar. Gece yarısı tuvalete mutlaka gidilmesi gerekmez.

Çocuklar tuvaletlerini tutabilmeyi çok kolay öğrenirler. Karanlık korkuları bazen de aileye mesaj vermek için bir yardım isteme yolu olabilir. Böyle durumlarda aile çocuğun bir sıkıntısı, sorunu olduğunu anlar. Aile çocuğun neden rahatsız olduğunu bulmalı ve rahatsızlık veren şeyi ortadan kaldırmalıdır. Bu aşamada psikolog onlara yardımcı olacaktır. Karanlık korkusu birde çocuğun kardeşi olup ta onun yaptığını, odasını kardeşine verildiğinde veya yaramazlık yaparsan ben hastalanırım, ölürüm gibi korkutmalardan sonra ortaya çıkabilir. Birde çocuğun yanında o anlamaz, aklı ermez diye düşünüp onun yanında ailenin onun kafasını karıştıracak konuları konuşmak, tartışmak, kavga etmek, ses tonlarının yükselmesi, şiddet olaylarının yaşanmasına sebep olabilir. Karanlıkta tacize uğramak, karanlıkta korkulacak bir durumla karşı karşıya kalmak karanlık korkusunu getirebilir. Böyle durumlarda karanlık korkusunun nedeni bir psikolog tarafından bulunmalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Korkan çocuklar bazen olmayan arkadaşlarda edinebilirler Bu durumdan korkmayın, onlara kızmayın.

Onlar korkularını yatıştırabilmek için bu tür arkadaşlar geliştirebilirler. Onların sorunları kaygı ve endişeleri geçtiğinde bu olmayan arkadaşlarda hemen ortadan kaybolurlar. Olmayan arkadaşlarına siz de katılabilir, birlikte oyun oynayabilirsiniz. Bu konuyu psikologa anlatmak doğru olacaktır. Çocuğunuzu diğer kişiler yanlış anlayabilir ve üzebilirler. Karanlık ve tüm korkuların tedavisi vardır. Bu konuda yapılması gereken gecikmeden bir psikologdan yardım istemektir.

Uzman Psikolog Alanur Özalp
kaynak

Asabiyim çünkü 2 yaşındayım...

Gönderen Zeynep zaman: 04:08 0 yorum
Çocuğunuz artık bebeklik döneminden çıktı, büyüdüğünü ve bağımsız hareket edebildiğini görüyorsunuz, artık size uyumlu olabilme ve sözünüzü dinleyebilme zamanı geldiğini düşünüyorsunuz belki ama henüz buna hazır değil çünkü 2 YAŞINDA!

Bu yaş dönemi anne-babaların çocuk gelişiminde en çok zorlandıkları ve yoruldukları dönemdir. Yemek yemede direnme, uyku uyumak istememe, söz dinlememe, anne-baba-arkadaşa vurma, ne denirse tam tersini yapma, kendisini yerlere fırlatma, kafasını vurma. Bebeklik dönemi sonrasında size uyum sağlamasını beklerken bu inatlaşmalar ya da öfke nöbetleri nereden çıktı demeyin. Çünkü çocuğunuz özerklik döneminde. (12-36. aylar) Özerklik dönemi çocuğunuzun kendisini ortaya koyduğu, her şeyin kendisinin olmasını istediği, istediği kıyafeti giymek istediği dönemdir. Bu ısrarlı çabaları sizi ne kadar yorsa, sinirlendirse de tüm bunları bir geçiş dönemi olarak kabul etmek ve bu döneme her şekilde hazırlıklı olmak zorundasınız. Eğer bu dönemdeki abartılı tepkilerinin yaşının bir özelliği olduğunu ve neler yapılması gerektiğini bilirseniz bu dönemi daha rahat bir şekilde atlatabilirsiniz.





Bu dönemde çocuklarınızın özerkliğini engellememeniz gerekiyor, oysaki bir çok anne doğru davranışı göstermek için bu dönemde "HAYIR!" kelimesini sıklıkla kullanıyor. Bu tip engelleyici davranışlar çocuğun uyumsuzluğunu daha fazla arttırarak gelişimini olumsuz etkilemektedir.

Dünyayı, çevresindeki nesneleri, kişileri tanımaya ve keşfetmeye yarayacak tüm yetilere sahip (yürüyebiliyor, kavrayabiliyor, basit olaylar arasında bağlantı kurabiliyor, koşabiliyor,yemek yiyebiliyor, hatta sorular sorabiliyor) olan çocuğunuz bu enerjiye sahip. Ne kadar çok nesneye dokunursa, ne kadar çok soru sorarsa, kendisini ne kadar çok ortaya koymaya çalışırsa gelişimi o kadar sağlıklı olacaktır. Soru sorması engellenen bir çocuğun ileride kendine güvensiz, içe dönük kişilik özelliklerini göstermesi beklenebilir. Öfkesi engellen bir çocuk ise bu duyguyu zamanla kendisine yönelterek ısırma v.b. davranışlar gösterebilir.

Çocuğunuzun özgür olabileceği alanlar yaratmalı ve kendisini, duygularını tümüyle ortaya koymasına izin vermelisiniz. Onunla inatlaşmayın, çünkü bu inatlaşma ve öfkelenme onun kontrol edebileceği bir düzeyde henüz değil. Kendisinde var olan enerjisini boşaltabilmesi için gün içerisinde bol bol dışarı çıkarın, koşsun,hoplasın, zıplasın, güvenliğini tehdit etmediği sürece istediği her şeye dokunsun, bu onun mutlu olmasına ve gün içinde size daha uyumlu davranmasına neden olacaktır. Eğer yapmasını istemediğiniz bir davranış var ise o zaman kızma, engelleme, cezalandırma gibi davranışlar göstermeyin. Yapacağınız uzun süreli açıklamalar da bu yaş dönemi için pek işe yaramayacak. Yapmanız gereken ilgisini dağıtmak olsun. Dikkatini başka yöne çevirmede yaratıcı bir anne - baba olursanız işiniz daha da kolaylaşacaktır.

Bunu sağlamak için onun gözüyle dünyaya bakabilir ve oyunları kullanabilirsiniz. (Örneğin: yemeğini yememek için size direniyorsa bir portakal ya da elmayı komik bir kukla haline getirerek–sevimli bir ismi de olsun–bu kuklaya yemeği yedirmek gibi.) Bunda da direnirse ikinci oyunu bulun, ilgi alanlarını keşfedin eğer resim yapmaktan hoşlanan bir çocuğunuz varsa bir tabak, bir çocuk, bir sevdiği yemeği birlikte çizin ve sonrasında bir hikaye oluşturarak olumlu davranışı pekiştirin. Bu onun eğlenmesini sağlayarak dikkatini çekecek ve size olan uyumunu arttıracaktır.

Bu tip aktiviteleri onunla yapabilmeniz için yeterli zamanınızın ve sabrınızın da olması gerekiyor, çocukları ile yeterli iletişimi kuramayan, kendisine zaman ayırmayan/ayıramayan, çalışan annelerimizle (babalarımızla) çocukları arasında bu dönemde daha fazla çatışmalarla karşılaşabiliyoruz. Bu nedenle annelerimizin–babalarımızın öncelikle kendilerine gün içinde zaman ayırmalarını (çay zamanları, yürüyüş zamanları, sohbet zamanları, gazete-dergi zamanları) istiyoruz.

Çocuğunuzu bu dönemde uyumsuz, iyi yetiştirilmemiş ya da kötü bir çocuk olarak asla tanımlamayın. 3 yaş sonrasında size ve koymuş olduğunuz kurallara uyum sağlayabilecek gelişim düzeyine sahip olacaktır. Çocuğunuz büyürken içinde bulunduğu gelişim dönemini çok iyi tanımalısınız, çünkü bazen normal olan davranışlar anne-babalar tarafından problem olarak değerlendirilebiliyor. Bunu ortadan kaldırmak için uzman kişilerden gelişim danışmanlığı alabilirsiniz.

Psikolog Eda Gökduman
kaynak

16 Ocak 2010 Cumartesi

Anneler ve bebekleri için artık flotty var.

Gönderen Zeynep zaman: 05:57 6 yorum



İlk etapta organik yumurta olurmu diye düşünmüştüm ama araştırmalarım sonucunda Flotty markasına ulaştım. Kızım için denemek istiyorum. Denedikten sonra deneyimimi sizlerle tekrardan paylaşıcam....




flotty ile ilgili daha geniş bilgi alabilmek için
tık tık

15 Ocak 2010 Cuma

nesrin ablamıza verilen pozlarrrr

Gönderen Zeynep zaman: 04:38 4 yorum

















 

GÜNLÜĞÜM Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review